İçerik Resmi

Yaralı Kalpler Sokağı


favorite 1 visibility 3 bookmark 0




Kasabanın sonbahara bürünmüş sokaklarında, sararan yapraklar gibi bir zamanlar canlı olan duygular da birer birer düşüyordu. Eski bir apartmanın üçüncü katındaki dairesinde yalnız yaşayan adam, her sabah penceresinden aynı yere, aynı boşluğa bakar, gözleriyle bir geçmişin izini sürerdi. O sokakta hâlâ onun adı gizliydi; yarım kalmış bir aşkın ve yıllar öncesinden gelen derin bir iç sızısının adı.


Yirmi yıl önceydi. Yağmurlu bir mayıs sabahı, elinde dosyalarla o binaya ilk kez adım atmıştı. Üniversiteyi yeni bitirmiş, bir kamu kurumunda staj yapmaya başlamıştı. Hayatın ona ne sunacağını bilmeden, heyecanla geleceğe yürüyordu. Ta ki o gözlerle karşılaşana dek…


İkinci kattaki odalardan birinde çalışan kadın, sade giyimi, ölçülü tebessümü ve içine gizlenmiş mahzunlukla dikkat çekiyordu. Ne çok konuşur, ne de fazla görünür olurdu. Ama gözleri… Gözleri, konuşmayan bir kalbin sessiz çığlıkları gibiydi. Adamın gönlüne usulca düşen bu kadın, kalbine ait olduğunu hemen hissettirmişti.


Zamanla selamlaşmalar başladı. Aynı çay ocağında karşılaşmalar, koridorda denk gelişler... Kadının adını bile sormaya cesaret edememişti önce. Ama bir gün, fotokopi sırasında kalemini yere düşürdüğünde adam eğilip kalemi uzattı. O an göz göze geldiler. Kadın hafifçe gülümsedi ve "Teşekkür ederim," dedi. O teşekkür, adamın içine yıllarca sürecek bir sıcaklık bıraktı.


Günler geçtikçe kalpler konuşmaya başladı. Uzaktan ama derinden… Aralarındaki mesafe fiziksel değil, kaderin çekingenliğiydi sanki. Adam, onun da aynı duyguları taşıdığını hissetti ama kadının gözlerinde sürekli bir tereddüt, bir çekilme vardı. Sanki geçmişten gelen bir yarası, hâlâ kabuk tutmamış bir acısı vardı.


Bir akşam, kurum çıkışı kadını binanın önünde yağmur altında beklerken gördü. Şemsiye uzattı. Kadın teşekkür ederek kabul etti. O an, caddeler, kaldırımlar ve sokak lambaları susmuş, sadece iki insanın kalp atışları duyulur olmuştu. Ama yine de, kelimeler eksikti. Sessizliğin içinde konuşan bir şey vardı, ama adı konulamamıştı.


Adam ertesi gün, küçük bir kartona yazdığı notu masasına bıraktı:


"Eğer bu şehirde bir kalp varsa, sizin kalbiniz kadar sessiz ama güçlü olabilir. Birlikte bir kahve içer miyiz?"


Cevap gelmedi. Günler geçti. Kadın artık daha az görünür oldu. Sonra bir gün, hiç gelmedi. Masası boş kaldı. Söylentilere göre tayin istemişti. Kimse nedenini bilmiyordu. Adam, elinde kalan şemsiyeyle pencereden dışarı bakmaya devam etti. O şemsiye, artık onun yalnızlığının simgesiydi.


Aradan yıllar geçti. Adam başka şehirlerde görev yaptı, başka yüzler tanıdı, ama kimse o gözlerdeki suskunluk kadar etkili olmadı. Aşkın adı, bazen söylenmeden kalırdı. Ve bazı duygular, sadece yarım kalmak için yazılırdı.


Şimdi emekli olmuş, yeniden o kasabaya dönmüştü. Aynı sokakta bir ev kiraladı. Her sabah pencereye oturup çayını yudumlarken, geçmişin izlerini taşıyan adımları dinliyordu. Bir sabah posta kutusunda bir zarf buldu. İsimsizdi. Açtığında kısa bir not vardı:


"Yıllar önce bana şemsiye uzatan adam… O kahveyi hâlâ içmek isterim. İkinci kattaki eski odamdan sana bakan biri olarak, belki bu kez konuşabiliriz."


Adam titreyen elleriyle kağıdı tekrar okudu. Gülümsedi. Hemen pencereye koştu. Yağmur yağıyordu. Ve kaldırımda, elinde eski bir şemsiye tutan tanıdık bir siluet duruyordu.


Belki bazı aşklar zamanında yaşanmazdı. Ama bazı kalpler, sadece doğru zaman geldiğinde gerçekten çarpardı.

Kamil Erbil

Önerilen Yazılar

Article Image

YAŞLI ZAMPARANIN İTİRAFLARI
bookmark


favorite 0 visibility 30
Article Image

Kahve Kokusu
bookmark


favorite 1 visibility 5
Article Image

Okurun Karar Verdiği Başlık
bookmark


favorite 6 visibility 23
Article Image

Beyaz Gemi Kitap Değerlendirmesi
bookmark


favorite 2 visibility 13

Yorumlar