Dış kapı kilidini her zaman iki kademe kilitlerdi. Buna çok dikkat etmesi evindeki 30 yılda sahip olduğu dizüstü bilgisayarın çalınma korkusunu taşıyordu. Kapıdan hemen girdiğinde kapının sol tarafındaki odanın girişinde, duvarda bulunan iki tarafı ince sarı renklerle çizgi inen beyaz prizin üstündeki siyah siyah lekeleri ıslak mendille defalarca silmesine rağmen, kuruduktan sonra lekeler tekrardan beliriyordu. Odanın karşı tarafında bulunan kitaplık, sadece düzenleme yaptığı gün tasnif ediliyor birkaç saat sonra tekrardan eski dağınık haline dönüyordu. Pencerenin hemen ardında bulunan iki ağaç hayatında bulunan 3. kişilerdi. Aynı kendisi gibi düzgün meyve vermemelerine rağmen, ev sahibi mazisi olduğundan o ağaçları kesemiyordu. Bu yüzden o ağaçların kaderiyle kendi kaderini müşterek bulduğu için hayatında daima özel yeri vardı. Yatağın hemen ucunda bulunan televizyonu en son çıkan siyaset haberlerinden sonra bir kere bile açmamıştı. Prizin altındaki tek koltuğu ilk başta oraya koyarken okuma koltuğu işleviyle kullanacağını söylemesine rağmen, ışığın ters düşmesi yüzünden orada hiç kitap okumamıştı. Duvardaki sahaf ve denizin olduğu tablo emekli olduğundaki yaşamını ihtiva ediyordu.
Yarın ramazan bitecek, mübarek 11 ayın gelmesi sebebiyle sabah erkenden kalkıp bayram alışverişine çıkacaktı. Akşamdan gömleğinin iç cebindeki not defterini çıkararak eksikleri yazmaya başladı. Şeker, kolonya tatlı, hazır sarma… Bunları yazarken geçen bayramdan kalan; şeker, kolonya var mı diye evi kontrol etti. Evin antresinde bulunan altı 2 kapaklı askılığa çocukluğunun ölümü sıfatını yükleyerek Enver adını vermişti. İki kapaklı yeri açtığında içinde hiç açılmamış bayram şekeri vardı. Tarihi geçmiş mi diye kontrol ettiği sırada ambalajın üzerinde son kullanma tarihi 02.08.2019 yazıyordu. Kendi kendine ‘’Vay be! Ne zamandır burada Allah bilir?’’ diye mırıldanarak ambalajı olduğu gibi çöpe attı.
Sabah olmuş vapura binmiş İstanbul’a gitmişti. Eminönü’ndeki şeker tezgâhlarının şeker fiyatlarını tek tek not defterine yazıyordu. Neredeyse güneş denizin arkasına saklanacağı saate kadar fiyatları yazan H. boş bulduğu bir banka oturup fiyatları analiz ediyordu. Mısır çarşısının ilk girişindeki sağ tarafta bulunan tezgâhın şekerleri hem uygun olması hasebiyle hem de –asıl alma sebebi bu- tezgâhtarın kendinin elini ‘’hoş geldin’’ diyerek sıkması o dükkândan alışveriş yapması için ideal şartları taşıyordu. Kolonyayı ise bir dükkândan almaktan ziyade, seyyar satıcıdan alması fiyat bakımından daha makul bulunacağını terennüm ederek fiyatları not defterine titizlikle geçirirken diğer gözüyle etrafında seyyar satıcı arıyordu. Tatlıyı da kendisi yapacak, sarmayı zincir mağazalarından birinden alacaktı. Saat 21.00’e geliyordu. Vapur seferleri bitmeye yakın gideceği Kadıköy vapuruna binerek evin yolunu tuttu. Evin birkaç sokak ötesinde bulunan herhangi bir zincir mağazasına girerek yapacağı mozaik pasta için kakao, bisküvi ve hazır sarma aldıktan sonra evin yolunu tuttu.
Bugünkü alışveriş kendisini o kadar çok yormuştu ki elini kaldıracak mecali kalmamıştı. Mutfağa oturmuş dolabındaki bir tane birayı alarak, yorgunluğunu atmayı düşünüyordu. Biranın yarısına geldiğinde mutfaktaki yıllardır bozuk musluğun dakikada kaç damla su damlattığını hesaplamak için telefonundan kronometreyi açarak kaç damla akıttığını hesaplıyordu. Bu hesaplamaları oldukça seviyordu. Geçenlerde Balkanlar üzerinden gelen rüzgar tesiriyle, rüzgarın kuzey yönünde 8km hızla estiğini hava durumundan öğrenerek arka bahçedeki vidası çıkmış müstakil eski evin çatı sacı 30 saniyede 4 defa çarptığını hesaplayarak gün içerisinde kaç defa gürültü kirliliği yaptığını hesaplıyordu.
Hesaplamaların içinde adeta nefes alamıyordu. Evin havalanması için pencereyi açsa o 2 ağacın geçmişine şahitlik ettiğini bildiği için o ağaçlardan utanıyordu. İçerden sürekli sildiği prizi aldı hızla arka bahçeye inerek geçmişinin şahitliğini ettiği tüm günahlarının muhbirleri olan bir dalına prizi sıkıca…
Yorumlar