Dürüstlük; günlük yaşamda sıkça anılan, neredeyse evrensel kabul gören bir erdemdir. Doğruyu söylemek, yalan söylememek, gerçeği gizlememek gibi eylemlerle tanımlansa da dürüstlük yalnızca dilin değil aynı zamanda varoluşun da ahlaki niteliğidir. Ancak dürüstlüğün gerçekten ne olduğu, neye hizmet ettiği ve ne zaman ahlaki olduğu soruları, bizi felsefenin derinliklerine çeker.
Kimi filozoflar dürüstlüğü bir yasa ya da ödev olarak temellendirirken, kimileri onun sonucu ya da erdem olarak değer kazandığını savunur. Bu yazıda üstünde yoğunlaştığım Emmanuel Levinas, bu tartışmaya radikal bir perspektif kazandırır: ona göre dürüstlük, başkasıyla yüz yüze geldiğimizde doğan etik bir sorumluluktur. Dürüstlük, ne yalnızca dilde başlayan bir doğru söyleyiş ne de sadece akılla hesaplanabilir bir faydadır. Levinas’a göre dürüstlük ötekinin varlığında şekillenen ahlaki bir uyanıklıktır.
Ahlak felsefesi tarihinde dürüstlük genellikle ya aklın yasasıyla ya da toplumsal faydayla açıklanmıştır. Örneğin Immanuel Kant “doğru söylemek” ilkesini kategorik bir buyruk olarak değerlendirir. Kant’a göre dürüstlük koşulsuz bir ödevdir; çünkü eğer herkes yalan söyleseydi toplumun temel güven bağı çökerdi. Dürüstlük bu bağlamda aklın buyruğuna uygun evrenselleştirilebilir bir davranıştır. Aristoteles ise dürüstlüğü erdemin bir açığa çıkması olarak görür. Ona göre, dürüstlük ölçülü ve alışkanlık haline gelmiş bir orta yoldur. Ne gereksizce acımasızca dürüstlük ne de korkakça kaçınmadır. John Stuart Mill’in faydacılık etiğinde ise dürüstlük daha çok sonuçlara bağlı olarak değerlendirilir; eğer doğruyu söylemek daha çok kişiye daha çok mutluluk sağlıyorsa ahlakidir.
Bu filozofların hepsi dürüstlüğü insanın rasyonel karar alma süreçlerine ya da toplumsal sonuçlarına göre değerlendirir. Levinas, bu yaklaşımları yetersiz bulur. Çünkü ona göre etik, sonuçlardan ya da kurallardan önce gelir. Etik, benliğin kendi üzerine düşünmesinden değil başkasının varlığıyla yüzleşmesinden doğar.
Levinas’a göre dürüstlüğün kaynağı ne akıl ne de alışkanlıktır; kaynağı, ötekinin yüzüdür. “Yüz” Levinas için biyolojik ya da fiziksel bir çehreden öte, başkasının varoluşunun doğrudan ve sorgusuz dayatılmasıdır. Yüz karşı konulamaz bir çağrıdır: "Beni öldürme." Bu çağrı, yalnızca fiziksel bir zarar vermeme buyruğu değildir; aynı zamanda inkâr etme, yalan söyleme, kandırma gibi her türlü varoluşsal şiddetin dışlanması anlamına gelir.
Dürüstlük bu noktada, ötekinin yüzüne yalan söylememe, onun varlığını manipüle etmeme, ona karşı şeffaf olma biçiminde ortaya çıkar. Ancak bu sadece “gerçeği söylemek” olarak indirgenemez. Levinas’ın dürüstlüğü ontolojik bir açıklık durumudur. Varlığımızın diğerine açık hale gelmesi, bir başka deyişle onun karşısında “savunmasız” olmaktır.
Levinas, Kant’ın “İçimizdeki yıldızlı gök ve ahlak yasası” şeklinde idealize ettiği vicdan anlayışını da sorgular. Kant’a göre vicdan aklın içsel düzeninin bir parçasıdır ve insanın evrensel yasaya uyma kabiliyetidir. Levinas’ta vicdan benliğin iç düzeninden değil dışsal bir çağrıdan doğar. Vicdan, ötekinin yüzünde kendini gösteren etik sorumluluğun yankısıdır. Bu bağlamda dürüstlük içsel bir yasa ya da alışkanlık değil, benliğin öteki karşısında duyduğu etik utançtır. Bu utanç, “Ben yeterince dürüst müyüm?” değil “Onun karşısında dürüst olmaya yetiyor muyum?” sorusunu doğurur. Levinas’ta dürüstlük hesap verebilmektir ama bir mahkeme önünde değil, ötekinin varlığı karşısında.
Levinas, etiği tamamlanmış bir sistem olarak değil daima eksik kalan, sonsuz bir sorumluluk olarak görür. Bu bakımdan dürüstlük de hiçbir zaman tam anlamıyla başarıyla yerine getirilen bir görev değildir. Aksine dürüstlük her an sınanan ve yenilenen bir açıklık hâlidir. “Ben dürüstüm” diyebilmek Levinas’a göre bir kibirdir; çünkü dürüstlük, benliğin kendisine ait bir özellik değil ötekinin tanıklığında oluşan bir süreçtir.
Dürüstlük yalnızca bir sözün doğruluğu ya da davranışın ahlaki niteliği değildir. Dürüstlük, bir varoluş biçimidir. Levinas’ın ifadesiyle insan, ancak ötekinin yüzü karşısında gerçekten etik olabilir. Bu etik, kurallara uymakla ya da doğru tercihler yapmakla değil ötekine karşı açık kalabilme cesaretiyle ölçülür.
Levinasçı dürüstlük anlayışı, felsefede insanı merkezden çekip onun yerine yüzü yerleştirir. Ve bu yüz bizi yalnızca doğruyu söylemeye değil; aynı zamanda aldatmamaya, şeffaf olmaya, sorumluluğu üstlenmeye çağırır. Belki de dürüstlük, yalnızca sözcüklerde değil, varlığımızda yankılanan bir sessizliktir: dürüstlük, Levinas’ın dünyasında, ötekinin acısını taşıyabilecek kadar insan kalabilmektir. Dürüstlük, vicdan ile yollarını ayıramayacak bir erdemdir.
KAYNAKÇA:
Emmanuel LEVINAS, ETHICS AND THE FACE- TOTALITY AND INFINITY
Yorumlar
Çakma portal olduk biz de ha
Ldmxpdmdodmcl