İçerik Resmi

Küskün Çocukluğum


favorite 2 visibility 14 bookmark 0


Küçücük ellerimin bardakları tutmakta zorlandığı dönemlerdi. Mutfağın girişinde defalarca kez o bardakları kırar, tuzla buz olmuş cam kırıklarını etrafa saçardım. Beraberinde de güzel bir azar işitirdim. Fakat yine de denemekten vazgeçmezdim. Mahallemiz büyüktü, küçük bedenim içinse yalnızca iki sokaktan ibaretti. Daha fazlasını bilmez, merak da etmezdim. Şimdi düşünüyorum da, merak duyguma ne olmuştu? Çocuklar meraklı olmaz mıydı? Peki ben neden her şeyi bilir gibi sormuyordum? Düşünmeye bir son vermek istiyordum. Çocukluğumu hatırladıkça, öfkeyle karışık bir üzüntü duyuyordum. Zihnim bana neyi göstermek için savaş açmıştı bilmiyorum ama bu kez sakin kalacaktım. Hangi anıyı hatırlıyorsam sessiz kalacaktım. Belki biraz ağlardım. Yatağımda gözlerimi kapatmaya devam ettim. Bu hafta o gıcık patronumun azarlamasına bir kelime bile diyemediğim için zihnimde tüm lafları başa sardım. Mecbur içinde olduğum, bana samimi hissettirmeyen arkadaş grubumu gözden geçirdim. Hiçbiri bana sıcak gelmiyordu. Benim için artık alışkanlık olmuşlardı. Mecburen uyum sağlıyor, hiç komik olmayan şakalarına bu haftaki buluşmada da gülüyordum. Ortaokuldan beri arkadaşım ve şimdi sevgilim olan Sinan ile de bir süredir konuşmuyorduk. İki gün önce birbirimizi suçlayıp güzelce kavga etmiş, her şeyi daha da çıkmaza sürüklemiştik. Söylediğim hiçbir söz için pişmanlık duymuyordum. Hayatım bir hapishaneden farksızken, beni anlamayan kimseyi anlamak için fazladan enerjim yoktu.
Kimse benim gerçek düşüncelerimi bilmezdi. Herkes için makul bir insan olmuştum. 
Zaten böyleydim: Çevresine uyum sağlayan sessiz Nazlı. Annesinin yanında suspus oturan sarı elbiseli küçük kız. 
Biraz daha düşününce ailemle misafirliğe gittiğimiz zamanları hatırladım. Havanın soğuk olduğunu hatırlıyorum. Annem çok sevdiğim sarı elbisemi ve beyaz pançomu giydirmiş, kırmızı atkımı boynumdan geçirip sımsıkı bağlamıştı. O kadar sıkıydı ki boğazımda kocaman yumru vardı. Midem bulanmıştı. Yine yabancı bir evde, iri bedenli insanların arasında oturuyordum. Evde çocukların çığlık ve koşma sesleri yankılanıyordu. Holde gülüşüyorlardı. Benim yaşlarımda çocuklar sayısız oyun kurar, buzdolabını açar, ev sahibinin dediğine göre yaramazlık yaparlardı. Ben ise annemin yanında otururdum, o oturma faslı üç saat sürüyorsa ben üç saat boyunca yerimden kıpırdamazdım. Ne kadar uslu bir çocuk olduğuma dair övgüler alırdım. İlk zamanlar bu övgüler hoşuma gitmiyor değildi. Ama sonra hiçbir duygu hissettirmez oldu. 
Ben de o buzdolabını açsaydım, diğer çocukların oyunlarına katılsaydım ne olurdu? Annemden azar mı işitirdim? Yoksa sessiz bakışlarından evde soracağı hesabımı anlardım? Biz çocuklar ne kolay arkadaş olurduk, değil mi? Benim çoğu zaman evden çıkmama izin verilmezdi. Bir şey olurdu... Her zaman bir şey olabilirdi.  Mahallemizde çocuklar oyun oynarken, ben günlerimin çoğunu pencereden onları izleyerek geçirirdim. Bazen içimi heyecanla karışık  bir korku kaplardı. İçten içe korkardım, ya onları annemin dediği kötü insanlar kaçırırsa? Küçüklüğümün uzun yılları, hayata küçük bir pencereden bakarak geçti. Ama bana söylenildiği gibi, o yabancılar hiçbir zaman mahallemize gelmedi. 




Önerilen Yazılar

Article Image

Hiç Hikayene Baktın Mı?
bookmark


favorite 3 visibility 6
Article Image

AYAKKABI TAMİRCİSİ
bookmark


favorite 1 visibility 6
Article Image

Makine Öğrenmesi Nedir?
bookmark


favorite 5 visibility 11
Article Image

Bir Mevsimin Unutuluşu
bookmark


favorite 2 visibility 8

Yorumlar