İçerik Resmi

Mazlum Usta’nın Sihirli Değnek İmalathan


favorite 0 visibility 0 bookmark 0



Mazlum iyi bir adamdı. Küçük dükkânında sigara içmezdi; dışarı koyduğu taburede fazla oyalanmadan, sigaraya da saygısızlık etmeden zehri akciğerlerine doldururdu. Ağzından küfür çıkmazdı. Sert görünümlüydü ama güleçti. Sesi tok, konuşması ise hep alçaktı. Teni olabildiğince esmer ve temizdi. Yanına yaklaştığınızda, teninden aynısefa kokusu yayılırdı.


Mazlum Usta, 50 yılı aşkın süredir bu meslekteydi ve sihirli değnekleri yalnızca sipariş üzerine üretirdi. Değneklerin sihirli olması için havas ilmini yan dal olarak çalışmış, sihirin bozulmaması adına değneklerini incir ağacından yapılmış sandıklarda saklamayı adet edinmişti. Değneği kırılan birinin değneğini onarmaz, adını defterinden siler, bir daha da ona değnek satmazdı. Üstelik bir tokat patlatır, ardından da “Sana bu tokadı kırmadan atmalıydım,” derdi.


Röportajlarda her on yılda bir çırak yetiştirdiğini belirtmişti; ancak gizlilik sözleşmesi gereği ne çıraklarının kim olduğunu ne de dükkânlarının yerini açıklayabiliyordu. Değnek talep etmek de öyle kolay değildi. Her yıl, mart ayının ilk çarşambasında, yalnızca sınırlı sayıda talep kabul ederdi defterine.


Siyaset konuşanları uyarırdı; zira siyasete inanmazdı. Ancak vergilerde epey zorlanırdı: Hem Maliye Bakanlığı’na hem de Diyanet İşleri Başkanlığı’na değnek başı vergi öderdi. Muhasebecisini her aradığında, karşıdan bir sigara dumanı yükselirdi.


Mazlum Usta’nın büyük büyük ustaları, Avrupa’da cadıların yakıldığı dönemde onlara değnek ihraç edecek kadar iyi ustalardı. Osmanlı zamanında Tırnova bölgesine, Meclis döneminde ise Cinayet Araştırma Komisyonu'na önemli değnek desteğinde bulunmuşlardı.


Mazlum Usta ise ustalarından daha seçiciydi. Şarlatanlıktan ya da kötü şöhretten uzak kimselerin taleplerini onaylardı. Her değneğe, ruhsal bir damga ile imalathanesinin sembolünü mühür gibi kazırdı.


Çarşı kahvehanesine bağlı diyafondan her gün bir kahve isterdi. Kahvesi sade ve şekersizdi. Köpüksüz içerdi; zira bıyıklarına kahve köpüğü bulaşmasından hiç hoşlanmazdı. Ayağında her zaman koyu kırmızı bir çarık bulunurdu. Sabahın ilk ışıklarıyla dükkânını açar, gün doğumuyla kapatırdı. Dükkanında hiçbir heykel sanatçısının yaptığı put bulunmazdı. Girişte bolca tütsü yakar, dükkanın ruhunu arındırırdı.


Esnafla iyi geçinirdi; ancak çok da konuşkan biri sayılmazdı. Gelen geçene bakmaz, rahatsız edenleri ise kendi değneğiyle, hafif bir sihir dokunuşuyla uzaktan uyarırdı. Müşterinin değneğini, denemek amaçlı bile olsa asla kullanmazdı. “Her değnek parmak izi gibidir. Olayın uhreviyatına zarar vermeyelim,” derdi.


Geçtiğimiz günlerde ise vefat etti. Sessiz sedasız bir defin oldu. Daha önceden dostlarına verdiği sözlü vasiyet üzerine, bedeni tüm kıllardan arındırıldıktan sonra gasilhaneye götürüldü. Ve yine vasiyetine uygun olarak saten kefene sarılıp toprağa verildi. Dükkânı, ölümünden önce kendi eliyle tamamen boşaltılmıştı. İçinde sadece bir not bırakmıştı:


“En büyük sihir kalplerdedir.
 Tokadı yiyin ama kırmayın onları.”
 #2237

Önerilen Yazılar

Article Image

İnsan


favorite 0 visibility 5 bookmark
Article Image

Rüya


favorite 0 visibility 4 bookmark
Article Image

Uyanış hikayem


favorite 0 visibility 4 bookmark
Article Image

Mutluluğun sırrı


favorite 0 visibility 2 bookmark

Yorumlar