İçerik Resmi

TOZLU SAHNE


favorite 0 visibility 6 bookmark 0




1. Perdenin Ardındaki Adam

Fikret Yalçın, 83 yaşında bir tiyatro ustasıydı. Yıllar boyunca devlet tiyatrolarında başrol oynadı, Avrupa festivallerinden ödüllerle döndü. Rol yaptığı her karakterin derinliğini ruhunda taşırdı; Hamlet’in hüznü, Cyrano’nun tutkusu, Aziz Nesin’in mizahı… hepsi onda bir iz bırakmıştı.

Ama zaman, sahnede alkışlanan o güçlü sesi yavaş yavaş kısıyordu. Artık cümlelerinin sonunu getiremez olmuştu. Replikler karışıyor, günleri birbirine benziyordu. Hafızası bir perde gibi inmişti sahnenin önüne. En çok da aynadaki adamı tanıyamıyordu artık. Bir gün aynaya bakarken “Bu adam kim?” diye sormuştu torunu Deniz’e.

Deniz, dedesinin geçmişini bilen belki de son kişiydi. 17 yaşında, ince yapılı, kıvırcık saçlı bir genç kız. Tiyatroya onunla birlikte âşık olmuştu. Onun sahnedeki eski kayıtlarını izleyerek büyümüş, okul piyeslerinde hep başrol almıştı. Ama şimdi hayatındaki en önemli rol, dedesinin elini tutmak ve onu kendine geri döndürmeye çalışmaktı.

O günlerde Fikret’in zihni en çok eski sahneye kaçıyordu. Yıllar önce kapatılmış, şimdi otların sardığı tarihi bir taş tiyatroya. Orası, onun hafızasındaki son sahneydi. Ve ne zaman unutsa, zihni hep oraya dönüyordu.

2. Sahne Kurulur

Deniz, dedesinin geçmişine tutunduğu bu sahneyi gerçek kılmak için bir karar verdi. Onu alıp, yaz tatilinde o taş tiyatroya götürdü. Mekân, epeyce yıpranmıştı. Ahşap koltuklar devrilmiş, sahne çatlamış, ama bir şekilde büyüsünü koruyordu. Fikret, orayı ilk gördüğünde bir süre donup kaldı. Sonra gözleri doldu. Dudaklarından şu söz döküldü:

“Perde kapanmamış... Hâlâ buradayım.”

Deniz, sahneyi onarmaya başladı. Birkaç hafta içinde gönüllü gençlerle birlikte sahneyi temizledi, ışıklandırmayı kurdu. Eski replikleri bastı, kostümleri diktirdi. Ve dedesiyle birlikte, onun yıllar önce yazdığı ama hiç sahnelenmemiş olan tek kişilik oyunu hazırlamaya başladı: “Rüya ve Yankı”.

 Her gün küçük provalar yaptılar. Fikret bazen sahneye çıkıyor, repliğini unuttuğunda Deniz girip devam ediyordu. Sanki bir gölge oyuncu gibi onun arkasında yürüyordu. Bazen dedesi, oyunun ortasında birden Deniz’i tanımıyor, “Sen kimsin?” diyordu. Ama sonra bir cümle, bir dokunuşla geri dönüyordu.

Bir gün prova sırasında, Fikret yere çöktü. Ağlamaklıydı.

“Ben her şeyimi burada bıraktım, Deniz. Şimdi hatırlayamıyorum bile. Ben kimdim?”

Deniz, gözyaşlarını gizleyerek eğildi:

“Sen, sahnenin kendisisin dede. Unutsan bile, biz hatırlıyoruz. Biz seni alkışlamaya devam ediyoruz.”

3. Son Perde

O yaz sonunda, küçük ama özel bir gösteri düzenlendi. Eski öğrenciler, tiyatro dostları ve mahalleli seyircilerle doldu taş tiyatro. Fikret, sahneye çıktı. Zayıf, ama dik duruyordu. İlk repliğini söyledi. Alkışlar yükseldiğinde, bir an başı döndü, Deniz hemen yanındaydı. Onunla birlikte oyunu tamamladılar. Repliklerin çoğu artık onun ağzından değil, Deniz’in kalbinden geliyordu.

Gösteri bittiğinde Fikret sahnede eğildi. Alkışlar sürüyordu. Deniz yanında durdu, dedesine döndü. Fikret, gözlerinde parlayan bir huzurla fısıldadı:

“Alkışlar… Gerçekten burada mı, yoksa hayalimde mi?”

Deniz onun elini tuttu:

“İster hayal olsun , ister gerçek. Senin için hep sürecek.”

O gece Fikret son kez uykuya daldı. Sanki oyun bitmiş, perde kapanmıştı. Ama Deniz biliyordu ki, bazı perdeler sonsuza dek açık kalır.

Şimdi o sahne, Fikret Yalçın Tiyatro Atölyesi olarak anılıyor. Genç oyuncular o taş sahnede hayaller kurarken, arka duvarda asılı bir fotoğraf var: Fikret ve Deniz, son oyunlarından sonra birbirine sarılmış halde.

Tozlar kalktı. Sahne hâlâ ayakta. Ve bir kız çocuğu hâlâ dedesinin sesini kulaklarında duyuyor:

 “Perde açık kaldı, Deniz. Alkışlar hiç bitmesin.”

#artemis

Önerilen Yazılar

Article Image

YAŞLI ZAMPARANIN İTİRAFLARI


favorite 0 visibility 31 bookmark
Article Image

Okurun Karar Verdiği Başlık


favorite 6 visibility 23 bookmark
Article Image

Bir Mevsimin Unutuluşu


favorite 4 visibility 20 bookmark
Article Image

Evet Amca, Salatandaydı


favorite 3 visibility 20 bookmark

Yorumlar