UZANAN BİR EL
-Ben… Senin arka safta savaşmanı istiyorum.
-O nereden çıktı durduk yere, ha? Güçsüz olduğumu mu
zannediyorsun?
-Hayır, asla güçsüz olduğunu düşünmüyorum. Hatta sen, çok
güçlüsün.
-Ne demeye çalışıyorsun o zaman? Onu yeneceğim, göreceksin.
-Evet, biliyorum. İçindeki güce inanıyorum.
-Sakın beni arkanda bırakmaya çalışma. Seni de geçeceğim. En
güçlü savaşçı ben olacağım.
-O konuda çabalayacağım. Ben de en yukarıyı hedefliyorum.
-Neden beni arka safa itmeye çalışıyorsun peki, ha?
-Bir önceki savaşta olduğu gibi; kendini birilerinin önüne
atarak, onlar yerine darbe alıp onları -koruyamazsın! Yaraların tam anlamıyla
iyileşmeden başkasının hayatını kurtarmayı düşünmemelisin!
-Bir başkası değildi. Kendinden ‘başkaları’ olarak
bahsetmeyi kes. Ne sanıyorsun bilmiyorum ama ben seni korumadım. Sadece bedenim
kendiliğinden hareket etti.
-Seni nasıl ikna edebilirim?
-Edemezsin.
-Artık beraber antrenman yapamayız.
-Bir de bu konu mu var? Ee, şimdi ne geveleyeceksin?
-Seninle çalışırken istemsizce kendimi durduruyorum.
-Senden çok daha önce fark ettim. Beni defalarca ıskaladın.
-Ayrı çalışmamız en iyisi. Böylece sen de sınırlarının
ötesine geçebilirsin.
-Ne zaman bu kadar korkak oldun? Bana geride kalmamı
söyleyebilecek kadar cesursun ama benimle gerçek gücünde savaşamıyorsun bile.
-Çünkü öncekinde seni gördüğümde…
-Ne mırıldanıyorsun, ha?
-Seni tekrar o şekilde görme düşüncesi… Hareketsiz bedenini…
Kalbin durmuş gibiydi.
-Şu an tam karşındayım. Ölmüş gibi mi gözüküyorum?
-Hayır. Buna her gün şükrediyorum ama… O anı gözlerimin
önünden atamıyorum. Sen oradaydın, öylece yerde. Bir anda kalbim öfkeden başka
bir şey yoktu.
-Tuhaflaşma. Savaş alanı yas tutabileceğin konforu sağlamaz,
elbette hissettiğin şey öfkeydi. Ayrıca ardımdan yas tutsaydın seni
gebertirdim.
-Artık neden önde savaşmanı istemediğimi biliyorsun. Geride
kalırsan senin için her şey yolunda gider.
-Sen öncülük ederken sırtını mı izlememi bekliyorsun, ha?
Tek başına onunla savaşıp kazanmak bir rüyadan ibaret. Bana ihtiyacın var.
-Savaşın yakınında bile olmamalısın! Sen çok önemlisin! Sen
bu ülkenin geleceğisin!
-Sen, sen, sen, sen! Agh, yeter! Sen demeyi bırak. Onlar
gibi konuşma. Bebekliğimizden beri yan yanayız ama hiçbir zaman beni benim istediğim
şekilde görmedin.
-Seni görüyorum. Kafamdaki kazanma düşüncesi seninle o kadar
bağlı ki seni taklit ederken ayakta kalabiliyorum. Özür dilerim. Gerçekten,
amacım onlar olmak değildi. Yine de bu savunduğum şeyi değiştirmiyor.
-Seni benim öldürmeme ne dersin, ha? Sinirlerime
dokunuyorsun.
-Arkada kalmalısın. Eğer dostlarımızın yanında olursan diğerlerini
daha rahat koruyabilirsin.
-Aramızdaki fark bu. Sen kurtarmak için kazanıyorsun, ben
kazanmak için kurtarıyorum. Bu beni arkada değil, en önde olma hakkına çıkarır.
-Neden senin için bunu yapmama izin vermiyorsun?
-Benim için bir şey yapma. Sadece yanımda savaş ve hayatta
kal. Yakın zamanda ikinci kez ölmeye niyetim yok.
-…
-Sonunda sustun, ha?
-Her zaman her şeye sahiptin. Benim hiçbir şeyim yoktu.
Çocukken beni ne kadar iteklesen de senin peşinden koştum. Sevdiğin için bir
şeyleri sevdim. Başta savaşçı olmak istediğin için ben de seni takip ettim
sandım ama artık anlıyorum ki ben de savaşmayı seviyorum.
-O zaman neden bunu sadece ikimizin başarabileceğini
anlıyorsun artık, ha?
-Seni durdurmayacağım. Bu ikimizin de her şeyi için
savaşacağı anlamına geliyor.
-Aynen, işte aynen böyle. Gerçek savaş bitse de hayatımızın
geri kalanında bile birbirimizi geçmek için savaşacağız. Şimdi peşimden gel ve
benimle gerçekten dönüş.
Yorumlar