İçerik Resmi

YASA


favorite 3 visibility 5 bookmark 0


Bir zamanlar, insanlığın düşünceyle yoğrulduğu uzak bir diyarda, Kelâmcı adında bir düşünür yaşardı. Kelâmcı, ne filozoflarla tamamen aynıydı ne de hukukçularla; onun alanı kavramların çarpıştığı, hakikatin puslu vadilerde arandığı yerlerdi. Bir gün, gökyüzü mavi değil griydi. Düşünceler ağırlaşmış, zihinler sorularla dolmuştu. Kelâmcı; dedesinin ve babasının ölümüne şahit olan makber ismini verdiği masaya oturdu. Kalemini eline almış bir şeyler yazacakken kapıda atların hırıltılarını ve birkaç kişinin ayak seslerini duydu. Birkaç süre sonra kapı çaldı ve gelen Vezirdi.

-Kusura bakma bu saatte rahatsız ettim.

-Arzun nedir?

-Hükümdarımız; senden hür, eşit ve adaletli bir yasa yazmanı istiyor. Ancak bu yasa hem kendi ülkemiz hem de başka bir ülke için… Diyerek Kelâmcı’nın cevabını beklemeden evden hızlıca ayrıldı.  

Kelâmcı bir müddet evin içerisinde boş boş dolandıktan sonra Hükümdarın isteği zihnini tırmalamaya başladı. Benden yasa istiyordu ancak kendi halkım için yazacağım yasa, diğer millete yazacağım yasaya göre daha taraflılık ihtiva eder diye düşünüyordu. Çünkü kendi halkını tanıyordu; geçmişlerini, kavgalarını, kutuplaşmalarını ve tarihini… Bu yakınlık, kalemini ister istemez eğip bükerdi. Oysa başka bir ülke için yazacağı yasa, daha tarafsız olurdu; insan olmanın özüyle yazılırdı. Yani iyilik, adalet ve hürriyet temelinde… Bu düşüncelerin fay hatları kafasının içinde depremler yaratıyordu. Hemen emrin geldiği gece farklı milletin yasasını yazmış Hükümdara götürecek şekilde hazır etmişti. Fakat kendi ülkesi için birkaç maddeden fazla yazamamıştı. Bu gibi durumlarda Tanrı Dağı’na çıkar orada Kür Şad ile dertleşir ona meramını anlatırdı. Tam anlattığı sırada yaşlı bir bilge çıkageldi. Sırtında eski bir cübbe, gözlerinde binlerce yıllık sessizlik vardı. Gülümsedi ve şöyle dedi:

 “Ey Kelâmcı! Bütün halkların kökeninde insan yatar. İnsanı temel alan din bile farklı Tanrıları da olsa kökeninde insan yattığı için ortak paydası iyilik olacaktır. Bu yüzden iyi olan, her insana iyi gelir.” dedi ve cübbesini düzelterek yanındaki kurtla Tanrı Dağı’ndan uzaklaştı. Kelâmcı düşündü. O hâlde mademki ben kendi ülkemin yasasını yazamıyorum, yazsam bile tarafsız olmadığı için ülkemde bulunan tutsaklar, hainler, dinsizler; farklı millete mensup insanlar hak mahrumiyeti yaşıyor yani iyi bir yasa olmuyor o zaman bende Platon gibi başka millete yasamızı yazdıracağım diyerek Kür Şad’a baş selamı verip oradan ayrıldı.

Akşam rüzgârı, bozkırın çevresindeki ağaçların tozunu alıyordu. Kelâmcı verilen görevin hudutlarının ne olduğunu yanına gelen bilge sayesinde keşfettiği için, çiçeklerin yaprakları gibi bir sağa bir sola mutlu şekilde savruluyordu. Bu sırada atların nalını yapan demirci dükkânının önüne geldi. İçeriye girdiğinde ocaktan çıkan eritilmiş demirin sıcaklığı uzakta durmasına rağmen bıyıklarını yakacak kadar sıcaktı. Buranın sahibi çocukluk arkadaşı Satula’ydı. Bizatihi asıl ismi o değildi küçükken dedesi hep ona Satula diye seslenirdi. Hal böyle olunca ismi de öyle kaldı.

Satula, arkadaşını görür görmez sevinçle dükkân girişinin yanındaki küçük odaya arkadaşını davet etti. Biraz gündemle alakalı konuşup birkaç bardak kımız ikramından sonra Kelâmcı müsaade isteyerek kalktı. Arkadaşıyla tokalaşırken geyik postunun üzerine yazılan cümle gözüne çarptı. Yazıda: ‘‘Bu dükkânın kuralları sahibi tarafından tayin edilmiştir.’’ yazıyordu. İlk başta tam önemsemese de eve vardığında bu cümlenin sentezi, tekrardan yasa üzerine kendisini düşünmeye itmişti.

Kelamcı, evin içerisinde hiç rahat edemiyordu. Aldığı nefes ciğerine ulaşmadan nefesini tekrardan veriyor kendi kendine nereden gittim o Satula’nın dükkânına diye hayıflanıyordu. Birkaç saat uyusa kendine geleceğini düşünüp yatağına uzandı. Sanki yatağında yatmıyor nalcının dükkânındaki yazının üstünde yatıyordu. Gözlerini kapatsa göz kapaklarına o metni yazmışlar gibi sürekli kafasından o cümle geçiyordu. Uykuya daldığını sandığı sırada birden gözünü açarak camın önüne geçti ve buldum diyerek evin içerisinde bir çocuk gibi seviniyordu. Buldum buldum! Diyor başka bir şey demiyordu. O sevinçle sandalyeye oturarak yazmaya başladı. ‘‘Nasıl ki bir dükkân sahibi, o dükkânın kurallarını koyarken kendinin önceliği ve üstünlüğü varsa bu dünyanın yaratıcısının da dünya üzerindeki kuralları koyması gayet tabiî olacaktır. Ancak bir demirci dükkânının kuralarını yan komşu kasap tarafından belirlenmesi, demirci dükkânındaki karışıklığın öncüsüyse yaratıcı tarafından konulmuş yasalar yerine, insan tarafından yaratılmış suni yasalarda dünyanın kargaşa sebebinin öncüsü olacaktır. Dolayısıyla sağlam temellerle oturtulmuş; insanlık için hür, müstakil, eşit ve adaletli bir yasa istiyorsak o zaman yaratıcı tarafından gönderilmiş yasalara başvuracağız.’’ diyerek kâğıdı bir zarfın içerisine sabah vezire götürmek üzere koydu.

Ve o günden sonra her yasa konusu geçtiğinde insanlar, Kelâmcı’yı anmak için infaz edildiği yere kımız dökerlerdi.

Önerilen Yazılar

Article Image

İntihar ve sonrası
bookmark


Author Profile Ays
favorite 3 visibility 25
Article Image

Kurşun Asker
bookmark


favorite 2 visibility 16
Article Image

“Hiçlik” Varlığın ve Yokluğun Dansı
bookmark


favorite 3 visibility 10
Article Image

Ben Dürüst Bir Adamım
bookmark


favorite 0 visibility 16

Yorumlar