Yaşam, kurşun askerlerle oyun kuran bir çocuktu; bizler de onun elindeki kurşun askerlerdik. Kimin nerede duracağına, kimin kime saldıracağına, nasıl ayakta kalacağına kendisi karar veriyordu, bizler de oynuyorduk. Kimimiz yaralıydı, kimimiz ölü. Birbirimize ve etrafımıza savaş açıyorduk… Görevler ağırdı. Hepimiz kendi zevklerimizden, mutluluklarımızdan ve hayallerimizden vazgeçmiştik. Oyun içinde en yeni olanlar kahraman olurdu, en eski olanlar ise yok olurdu ya da bir köşede terk edilmiş şekilde kalırdı.
Yaşam, oyundan sıkılınca hepimizi toplar ve en iyi arkadaşı ilan ederdi. Bazen aramızdan en iyi görüneni seçer ve yanında taşırdı. Biz de bu duruma inandırıldığımız için sesimizi çıkarmazdık ve şikâyet etmezdik. Oyunun içinde bile sesimiz çıkmazdı verilen görevlerden dolayı; nereye yönlendirirse oraya koyardı yaşam bizi. Sabahları bir kutunun içinde saklayarak bizi kendi halimizde ve barış içinde bırakırdı; biz de kendi hayatımızı en güzel şekilde yaşıyoruz zannederdik. Akşam olduğunda hepimizi kutudan çıkarır ve oyunu kurmaya başlardı. Bazı yönleri yumuşaktı; içimizden biri oyun sırasında yaralandığında yaşam yeniden onu avuçlarının içine alır ve yaralarını sarar, sonra kenara kaldırırdı. Biz de yaşamı kendi istediğimiz gibi yaşadığımızı zannederek oyunların içinde oyuncu oluyorduk.
Aramızda akıllanan bazı kurşun askerler kendi hayatları için kaçmaya başlamışlardı. Kimisi yatağın altında saklanıyordu, kimisi bahçede çimlerin arasında kendi yaşamının mimarı olmak için çabalıyordu. Kimisi istediği mesleği yapmak için kaçmıştı, kimisi okumak için, kimisi de kendi kendine ayakta durmak için. Zamanla kaçan kurşun askerler çoğaldı. Yaşam, üzülerek ağlamaya başlamıştı; onun oyunu oynayacak kurşun askerleri azalmıştı. Kendi oyunu kuracak sayıda kurşun asker elinde kalmamıştı. Kalanların hepsi kendilerinden vazgeçerek peşinden gidenlerdi.
Kaçıp kendi hayallerinde beslediği hayatı yaşamak isteyen kurşun askerlerden biri de bendim. Hayallerimi arka cebime saklayarak yola adımımı atmıştım. Ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. O esnada aklıma eski bir hocamla yaptığım sohbet gelmişti. “Sizden herkes adına ve kendi adıma özür dilerim, gençler.” dedi ve devam etti. “Yaşamın hamurunu yoğurmayı gösterdik ama, hamura hangi şekli vermek istediğinizi sormadık.” Bu cümleden sonra aklıma takılan çok soru oldu. Kendi şekillerimizi ortaya çıkaracaktık.
Hepimiz yaşamın elinde kurşun askerlerdik… Ya yaşamın oyunu içinde kaybolarak mutsuz olacaktık ya da inadına kendi yaşamımızı kuracaktık.
Beni ben yapan ve şekillendirdiğim hayatım artık karşımda duruyordu; acaba kaçan diğer kurşun askerler hayallerini yaşıyor mu?
Sahi, sen de kendi hayalini şekillendirdin mi?
Gizemli
Yorumlar