Bismillâhirrahmânirrahîm
Elhamdu lillâhi Rabbi’l-’Âlemîn
Esselâtu vesselâmu ‘alâ Rasûlinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ecma’în
Arapça dilbilgisinde “ism-i tafdil” denilen bir konu vardır. Türkçeye “en iyi, en üstün” vb. şeklinde çevirisi yapılabilen bu kural, cümlede kullanılma biçimine göre “daha çok, daha üstün, daha iyi, daha güzel...” gibi kıyas da belirtebilmektedir. Ne var ki tüm bu kıyaslamalar ve nitelemenin başına gelen “en” ifadesi ancak yaratılanlar söz konusu olduğunda böyledir. Çünkü Yüce Allah, yarattıklarına benzemez. Yarattıklarına hiçbir açıdan benzemeyen bir varlığı onlarla kıyasa girişmek en baştan bu gerçek dolayısıyla hata olacaktır. Öyleyse nedir bu “ekber” ifadesi?
Ekber; Arapça’daki kef, be ve ra harflerinin bir araya gelmesiyle oluşmuş “kebura” fiilinin ism-i tafdil kalıbında yazılmış bir çeşididir. Yalın bir ifade ile “en büyük” demektir. Gelin görün ki “Allahu Ekber!” sözünü “Allah en büyüktür” diye tercüme edersek başka büyükler de olduğu anlamı doğar. Muhatabımız burada Allah’ın kendisi olduğuna göre başka büyüklerin var olması demek, başka tanrıların da olduğuna çıkar. Oysa bu sonuç, “Allah’tan başka ilah yoktur” gerçeğine ters düşer. Bu nedenle “Allahu Ekber!” ifadesini böyle tercüme etmek yanlış olur.
Bazı kimseler “Allahu Ekber!” sözünün hatalı çevirisindeki “en büyük” ifadesine farklı bir yorum getirip “Aklınıza gelen her şeyden daha büyüktür” sonucuna ulaşırlar. İlk bakışta kulağa güzel ve akla yatkın bir yorum gibi gelen bu yol da yanılgılarla doludur. Zira şu tartışmaya zemin hazırlar:
- Bu yorum ile birlikte başka ilahların varlığı sonucu çıkarılmadığına ve Yüce Allah’ın, aklımıza gelen her şeyden daha büyük olduğu sonucuna göre buradaki büyüklük ile kastedilen nedir?
Yukarıda dile getirilen yorumda “büyüklük” ile kastedilen anlam güç, kudret vb. ise yine yanılmış oluruz. Çünkü yoktan var etmek anlamında kullanacağımız yaratma eylemi, tanrılık işaretidir. Hac suresinin 73. âyetine bakacak olursak Allah’tan başka hiçbir şeyin hiçbir şey yaratamayacağını görürüz. Hâl böyleyken yaratılmışların güç, kudret, başarma vb. becerilerinin tamamı en nihayet gerçekliğe dönüşmek için yaratılmaya muhtaçtır. Yaratılmayan bir şey zihninizde de canlanmaz, onun hayalini de kuramazsınız, onu hayata da geçiremezsiniz. “Ekber” ifadesiyle aklımıza gelen büyüklüklerin hepsi Allah’ın yaratmasına muhtaç olduğundan, aslında hiçbiri büyük değildir. Hepsi Allah’ın bu gücü karşısında yok hükmündedir. Dolayısıyla her birini büyük kabul edip Allah da onlardan büyüktür demek bu yüzden hatalı bir yaklaşım olur.
Denirse ki “Bakara suresinin 286. ayetinin başındaki ifadelere göre insana bir güç verilmiştir?”, yukarıda izahına çalıştığımız nokta bunu da kapsamaktadır: İnsana verilen güç, aslında “irade” kelimesiyle özetleyebileceğimiz bir çeşit sınırlı seçim yapabilme hakkıdır. Kendisine bir hak verilen insanlar ve cinler elbette ki bunu kullanma özgürlüğüne, iradesine sahip olarak dünyaya gönderilir. En nihayet dünya hayatı geçip gittiğinde, sorumlu varlıklardaki o “güç” alınır, yani seçim vakti dolmuştur. Emanet edilmiş o seçebilme gücü de asıl sahibinde durur. Buradan anlaşılır ki insanların ve cinlerin cüz’i (kısıtlı, parçalı) iradeleri bile onların değildir; sadece onu nasıl kullanacakları tercihi kendilerinindir. İrade alındığında, tercih yapabilme gücü de ortadan kalkmıştır. “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” sözü de dönüp dolaşıp işin sonunda bunu anlatır: Güç ve kudret sahibi olan tek varlık, Allah’tır. Bizlere verilmiş olan ve yaşamı sürdürmeye yarayan güçlerin tamamı da Allah’tan olup bizler için ancak emanettir. Kendimizden ortaya çıkan veya yarattığımız bir şey değildir. Nitekim yaratmak, tanrılık emaresidir diye tekrar etmiş olalım.
Nispeten uzun olan açıklamalardan sonra “Allah’u Ekber!” sözünün asıl tercümesine gelelim ve belirtelim inşallah: İsm-i tafdil ifadeleri Allah ismiyle birlikte kullanıldığında “en” değil, “tek” anlamına karşılık gelir; Allah, tek büyüktür (tek bir ilah; güç ve kudret, kuvvet sahibi olan tek varlık...)!
Peki, “tek” yerine “en” ifadesini kullanmakta ısrar edersek ne olur? Şöyle bir garabet durum ortaya çıkıverir:
- Sebe’ suresinin 39. ayetinde görüleceği üzere “...O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” “ خَيْرُ الرَّازِقٖينَ...” “Rızık verenlerin ... hayırlısı” Boşluğu “en” vb. ile doldurursak diğer rızık verenler kimlerdir? Rızkın başka sahibi mi vardır? Yahut “Aklınıza gelenlerin hepsinden daha büyüktür” yaklaşımını buraya uyarlamayı denediğimizde şöyle olur: “Aklınıza gelen rızık verenlerin hepsinden daha hayırlıdır.” Bu durumda Hûd suresinin 6. ayetini nereye koyacağız? Yüce Allah buyuruyor ki “...وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا” “Yeryüzünde, rızkı Allah’a ait olmayan (Allah’ın, rızkını vermediği) hiçbir canlı yoktur.” Tersinden baktığımızda, rızkını başkasının verdiği hiçbir canlının olmadığını görürüz. Öyleyse diğer rızık verenler kimlerdir gibi ifadeler çıkmaz sokak olur.
Son örneğimiz, “merhamet” kavramı üzerinden olacak inşallah: “Ey merhametlilerin en merhametlisi!”. Elhamdülillah, bu örnek ile birlikte Hz. Peygamber’i de (aleyhisselam) anmış oluyoruz. Tirmizî’nin Sünen eserinde “Hasendir, Sahihtir -bu iki sened türüyle de ulaşmıştır-” notuyla yer alan hadise göre (Manen rivayet caizdir) buyurdular ki “... Sana gelecek olan iyilik de kötülük de ancak Allah’ın senin için kaderinde tayin ettiği kadar olur.” Yani Allah’ın izin verdiğinden, doğarken insanın alnına yazılmış olandan başka, insana iyilik de kötülük de ulaşmaz (Tabii bu ifadeler tam burada kader konusuna girdiği için şimdilik böylece bırakıyoruz). İkisi de yaratılma açısından Allah’tan gelir. Ancak sebep-sonuç bakımından iyilikler Allah’ın lütfu; kötülükler ise insanların ve cinlerin kendi yaptığı hata veya günahlardan ötürüdür. Şimdilik bu kadarıyla yetinip asıl meseleye dönecek olursak, merhametin de en nihayet Allah’tan geldiğini anlarız. “Ya Erhame’r-Râhimîn” ile Allah’ın tek merhametli olduğunu, yarattıklarında görülen acıma, merhamet etme, yardım etme vb. hasletlerin de onun merhamet etmesiyle veya izin vermesiyle mümkün olduğu sonucu kaçınılmazdır.
İslam ilim geleneğimizdeki vazgeçilmez imza ile ki onda da ism-i tafdil vardır, yazımızı bitirelim inşallah: Doğrusunu Allah bilir (ﺍﻟﻠّﻪ ﺍﻋﻠﻢ). Ve’l-hamdu lillâhi Rabbi’l-’âlemîn.
Yorumlar