Kimi zaman çok isteriz bir şeyleri. Bir insanı, yemegi, kenti ya da duyguyu... Önümüzde O'nu almak icin engel yokmuşçasına hayaller kurar, yüksek perdeden konuşur, hisseder, dağları ova eyleriz. Sonra arzulardan inşa ettiğimiz iskambilden bina sallanır, beynimizle yüreğimiz farklı istikametlere yürür. Velhasıl çaresiz
de olur insan. Yeni hedeflere kaçar, arkadaşlarına sıgınır, kendine saklanır.
İçinde biriktirir yaşanmışlık tanelerin... Yaşanmamışlıkların yanına baş köşeye oturtur. Huzur arar sonra. Dümdüz bir çizgiye tercih eder belirsiz patikaları...
Ahir kelam, tek düze, iğrenç bir belirliliktir canı yakan, bol çareli kıt
çaresiz...
Bazen kabul edemezsin. Bazen yutkunursun düzenli ve boğulurcasına. Kabulsüzlükleri kusmak ister kusamazsın hayatın genzini temizlemesine izin vermek istemezsin. O dokunulmaz tarifsiz o inaçla büyüttüğün hayalleri. Kutsal sığınağında sakladığın oyuncakları, çocuk gibi zamandan azade.
Kabul edemezsin yarım kalmışlığı, hissettiğin gerçek senin suskunluğunu. Ağlarsın olmaz, kırar dökersin olmaz. Tüm yutkundukların yastığında gördüğün bir ufak yumrudur. Tüm düşlerin her hücreni ürperten tutunamadığın katılamadığın bir esintidir.
Bazen kulaklığında akan müzik bazen dillendiremediğin bir umut parçası ara sıra da içtiğin bir bardak çay.
Yorumlar